Haritalar ve Dünya Algımız
Amerika kıtasını “yanlamasına” gösteren, 1671 yılında Japonya’da yapılmış bir haritadan detay.
Newcastle Üniversitesi’nde sosyal coğrafya profesörü olan Alastair Bonnett, “Dünyaya Bakışınızı Değiştirecek 40 Harita” adlı eserinin girişinde bu haritaların sarsıcı etkisine dikkat çekiyor.
Her bir haritayı keşfederken “duygusal bir şok” yaşadığını ifade eden Bonnett, bu haritaların dünyayı algılayış biçimimize meydan okuduğunu vurguluyor. Bazıları bakış açımızı genişletirken, bazıları ise bu algıyı tamamen değiştirebiliyor.
Coğrafya ile toplum arasındaki ilişkiyi inceleyen birçok başyapıtın yazarı olan Bonnett’in eserleri, Türkçe de dahil olmak üzere 19 farklı dile çevrildi.
Son kitabında, antik haritalardan modern teknolojilerle oluşturulmuş haritalara kadar geniş bir yelpazeye yer veren Bonnett, bu haritaların yalnızca gezegenimizi değil, uzayı da kapsadığına dikkat çekiyor.
Kitapta yer alan çeşitli haritalarla ilgili olarak Bonnett, altı dikkat çekici haritayı ele alıyor.
1. Çin’in Keşfi: Sahte ama Anlamlı Bir Harita
Çin’de 1418 yılında oluşturulduğu varsayılan harita “1418 haritası” olarak dünya çapında manşetlere taşındı.
2001 yılında bir amatör tarihçi, Şanghay’daki bir antika dükkanında insanlık tarihini değiştirebilecek bir keşif elde etti. Bulduğu eser, 1418 yılına ait bir dünya haritasıydı.
Bu harita, Kristof Kolomb’un Amerika’ya ulaşmasından 70 yıl önce çizilmiş ve şaşırtıcı bir doğrulukla tüm kıtaları içeriyor. Harita, yalnızca kıtaları değil, Antarktika’yı da kapsıyor ve yaratıcı, çeşitli açıklamalar eklemiş.
Örneğin, Afrika hakkındaki açıklama “Buradaki insanların derisi siyah cila gibidir” şeklindeyken, Güney Amerika için “İnsanlar kurban edilmekte ve ateşe tapmaktalar” gibi ifadeler yer alıyordu.
1418 Haritası’nın ortaya çıkışı, dünya genelinde yankı buldu. Bonnett, “Çinlilerin Amerika’yı Avrupalılardan önce keşfettiği fikri oldukça önemli,” diyor.
Keşif, efsanevi Çinli kaşif Zheng He liderliğindeki bir heyet tarafından gerçekleştirilmişti. Ancak zıt bir durum da söz konusuydu; harita tamamen sahteydi.
Bonnett’e göre bu kadar detaylı bir haritanın varlığı, Çinlilerin dünya hakkında bu denli bilgiye sahip olmaları için pek çok keşif seferinin yapılmış olmasını gerektiriyordu. Bonnett, “Bu kitapta yer alan tek sahte harita, tarihin çeşitlendirilmesine yönelik büyük bir iştah olduğunu ortaya koyuyor,” diyor.
2. Azteklerin ‘Büyülü’ Haritaları
Codex Nuttall’ın modern haritalarla hiçbir benzerliği yok
Modern haritaların çoğunun yalnızca yollar ve şehirlerden oluştuğu gerçeğini vurgulayan Bonnett, iki Aztek haritasından bahsettiği kısımda “Birçok ‘modern öncesi’ haritada sihir ve anlatı da işlenmiştir,” diye not ediyor.
Bunlar Codex Quetzalecatzin ve Codex Nuttall haritalarıdır. Codex Quetzalecatzin, 1593 yılına, İspanyol fatihlerin gelişinden sonrasına aittir; Codex Nuttall ise onun yüz yıl öncesinde yapılmıştır.
Her iki harita da az rastlanır eserlerdir çünkü İspanyolların “şeytani” olarak gördüğü birçok harita ve metin yok edilmiştir.
Bonnett, Codex Nuttall için “Bu, başlangıçta bir harita gibi görünmüyor,” diyor. “Zira genellikle haritaları gerçekliğin yukarıdan bakılan bir modeli olarak düşünürüz. Buradaysa insanlar, hayvanlar ve fantastik yaratıklar, farklı perspektiflerden tasvir edilmiş.”
Haritanın mantığını kavramak için sembollerin çözümlenmesi gerekmektedir. Örneğin, açılmış ağzı olan bir yaratık, bir mağaranın varlığını gösterir.
Bonnett, “Bu tür haritaları bir daha asla görmeyeceğiz” diye ekliyor.
Bonnett, Codex Quetzalecatzin için “Zamanın haritası” olarak nitelendiriyor.
Codex Quetzalecatzin ise, ‘hibrit’ bir harita niteliği taşıyor. Aztek sembollerinin yanı sıra İspanyolca ve Nahuatl dilinde Latin alfabesiyle yazılmış metinler de içeriyor.
Bu harita, dönemin güçlü Aztek ailelerinden biri olan Quetzalecatzin, İspanyol adıyla “de León” tarafından hazırlanmıştır. Haritanın amacı, Puebla ve Oaxaca olarak bilinen bölgelerdeki belirli topraklar üzerindeki atalarından kalma haklarını göstermektir. Bu nedenle, coğrafi verilerin yanı sıra bir soy ağacı da barındırmaktadır.
Bonnett, “Bu harita yalnızca mekânı değil, aynı zamanda zamanı da gösteriyor,” diyerek şöyle devam ediyor: “Kitapta yer alan bu harita, melez bir toplumun doğuşunu göstermesi açısından oldukça önemli.”
3. Japonya’nın Egzotik Dünya Haritası
1671’de Japonya’da çizilen haritada bir tarafta bir dünya haritası, diğer tarafta ise 40 çift var.
1671 yılında Japonya’nın izole döneminde yaratılan bu harita, “ülkelerin ve insanların farklılıklarını” göstermeyi hedefliyordu.
Harita, iki ana bölüme ayrılmış: Bir tarafında dünya haritası, diğer tarafında ise her biri bir erkek ve bir kadından oluşan 40 çiftin resmi yer alıyor.
Bu harita, dünyanın yönlerini alışılmışın dışında bir şekilde sergiliyor. Amerika kıtası yukarıda, Asya ise haritanın ortasında bulunuyor. Bonnett, bu durumun Japonya’yı merkeze yerleştirdiğini belirtiyor.
En dikkat çekici unsur, farklı millet ve etnik kökenlerden çiftlerin tasvir edilmeleri. Bazı çiftler hakkında ilginç ve zaman zaman hatalı detaylar mevcuttur:
Cücelerin 36 cm boyunda olduğu ve turnalar tarafından yenmemek için her zaman gruplar halinde yürüdükleri ifade ediliyor. Brezilyalıların “mağaralarda yaşadıkları ve insan eti yedikleri” belirtiliyor, ayrıca kadınların doğum yaparken acı çekmediği fakat erkeklerin mide ağrısı çektiği yazıyor.
Bonnett, “Belli ki bazı çiftler yalnızca merak uyandırmak amacıyla eklenmiş,” diyor.
Ancak bu harita, Japonya’nın dış dünyaya olan ilgisinin de bir göstergesidir. Bir toplum ne kadar izole edilmeye çalışsa da, dünyayı keşfetme arzusu sönmemektedir. Bonnett, “Sert kısıtlamalara rağmen, dünyayı tanıma, hayal gücünü diğer halklara ve diğer topraklara doğru genişletme arzusu doyumsuzdur,” diye belirtiyor.
4. Okyanus Haritası: Dünyayı Su Merkezli Görmek
Bu harita, kitabın en etkili düşünce biçimimizi değiştiren örneklerinden biridir.
Dünyanın en az üçte ikisini kaplayan suyun önemini vurgulayan bu harita, alışılmış kara merkezli bir dünya haritası yerine okyanusları merkeze alıyor ve kıtaları dışatana çıkarıyor.
Bonnett bu durumu şöyle ifade ediyor:
“Atlantik Okyanusu, Hint Okyanusu ya da diğer tüm su kütlelerinin adlandırılması, onları ayrıymış gibi görünmesine neden oluyor. Oysa tümü aslında tek bir okyanus, ama biz onu siyasi sınırlarla ayırıyoruz.”
Bu harita suyun farklı tonlarında mavi ile gösterilerek okyanusun derinliklerini de vurguluyor.
Okyanusların Genel Batimetrik Çizelgeleri (GEBCO) adlı uluslararası bir uzman ekibi tarafından hazırlanan bu harita, 2030 yılına kadar dünya okyanus tabanlarının tamamını haritalamayı amaçlıyor.
Bonnett, bu harita ile ilgili birçok ilginç istatistik sunuyor:
Hayvan biyokütlesinin yüzde 78’i suda yaşamaktadır.
Okyanus türlerinin yüzde 91’i henüz tanımlanmamıştır.
Bonnett, “Bu harita, okyanusun ne denli büyük, geniş ve verimli bir alan olduğunu gözler önüne seriyor,” diyor.
5. Mexico City’nin Gürültü Haritası: Sessizliği Savunan Bir Hareket
Mexico City’nin gürültü seviyelerini göstereen harita
Kitapta yer alan en çok konuşulan haritalardan biri, Meksika’nın başkenti Mexico City’nin trafik gürültüsünü gösteren haritadır.
Bonnett bu haritanın “inanılmaz derecede etkili” olduğunu ifade ediyor.
2011 yılında Meksika Özerk Metropolitan Üniversitesi Akustik Analiz ve Tasarım Laboratuvarı tarafından oluşturulan harita, çevresel akustik alanında bir dönüm noktası olmuştur.
Yayımlandıktan sonra birçok belediye ve kurum, kendi bölgelerinin gürültü seviyelerini öğrenmek istemiştir.
Bonnett, “Bir konuda tartışmayı değiştirmek isteyen her harita, açık ve anlaşılır olmalıdır,” diyor. Bu harita kesinlikle bunu başarabiliyor: “Hasta bir şehir” kavramını gözler önüne seriyor.
“O canlı renkler, tıkanmış damarlar… Gerçekten bir kartografik migren!” diye sözlerine devam ediyor.
Bonnett, “Gürültü yaşamları mahvediyor, insanları hasta ediyor ve bundan kaçış yok,” ifadesini kitapta kullanıyor.
Örneğin, 75 desibel ve üzerindeki ses seviyelerine (haritada mavi ve siyah tonlarla gösteriliyor) günde 8 saat boyunca maruz kalmak işitme kaybına yol açabiliyor. Bu tür ses seviyeleri, bir blender, çim biçme makinesi ya da metro gürültüsü ile kıyaslanabilir.
Bu sesler, haritaya göre şehrin dört bir yanındaki yerlerde mevcut.
Bonnett, bu haritanın “sessizlik hareketini başlatan” bir çağrı niteliği taşıdığını ve “Bu harita, yeter artık diyor,” şeklinde tamamlıyor.
6. Laniakea Süperkümesi Haritası: Evrendeki Yerimizi Görmek
Laniakea, Hawaii dilinde “uçsuz bucaksız gökyüzü” ya da “ölçülemez” anlamına gelen bir terim.
Kitabın sonunda, astrocoğrafya haritaları önemli bir yer kaplıyor.
Bonnett, “Uzay bilimciler haritaları yalnızca illüstrasyon amaçlı değil, aynı zamanda temel araştırma araçları olarak kullanıyor,” diyerek bu konuya değiniyor.
Kitaptaki son harita olan Laniakea Süperkümesi haritası, Bonnett’in en çok sevdiği haritalardan biri.
Hawaii dilindeki “sonsuz cennet” veya “ölçülemez gökyüzü” anlamına gelen Laniakea, Hawaii Üniversitesi Astronomi Enstitüsü tarafından oluşturulmuştur.
Harita, Büyük Patlama’dan sonra galaksilerin nasıl hareket ettiğini gösteriyor. Bonnett, bunu “yıldızlardan oluşan bir nehir” olarak tanımlıyor.
Haritada, küçük bir kırmızı noktanın altında Samanyolu ve birçok başka galaksi yer alıyor.
Bonnett, haritanın “olağanüstü güzelliğine” dikkat çekerek, “Eğer Samanyolu’nu hayal etmek bile zor geliyorsa, Laniakea bunun çok daha büyüğüdür. İnsanın hayal gücünü en uzak noktaya kadar zorlayan bir şey,” diye ekliyor.
Kitapta, galaksilerin aslında Laniakea gibi daha büyük yapılar olan süperkümelerin parçaları olduğu açıklanıyor. Bonnett, “Evrendeki yerimizi anlamak için bu yapıların isimlerini bilmeli ve onlarla ilişkimizi kavramalıyız,” diyor. Bu harita, Samanyolu’nun saniyede 600 kilometre hızla hareket ettiğini ve diğer galaksiler tarafından çekildiğini gözler önüne seriyor.
Bonnett’e göre, “Bu harita, her şey hakkında düşünme şeklimizi değiştiriyor.”
Kaynak: BBC Türkçe