İsrail Saldırısı ve İran Krizi
Kaynak, Getty Images
Fotoğraf altı yazısı, İsrail’in 13 Haziran’daki saldırısı sonrasında Tahran’ın kuzeyinde bir sokak
İsrail’in İran’a yönelik gerçekleştirdiği saldırının gerekçesi ne olursa olsun, ilk gün elde edilen bilgiler, İran İslam Cumhuriyeti’nin çok boyutlu bir krizle karşı karşıya olduğunu gözler önüne seriyor.
Söz konusu saldırı, İran’daki üst düzey Devrim Muhafızları komutanları ve askeri görevlilere yönelik nokta atışı suikastler ile birleşince, ülkenin destekçileri için sürpriz ve kaygı verici bir durum teşkil etti.
Eğer İsrail’in açıkladığı bilgiler doğrulanırsa, İran tarihinin en büyük hava saldırılarından biriyle karşı karşıya kalmış olacak. Irak ile gerçekleştirilen sekiz yıllık savaş döneminde bile, bu denli geniş çaplı ve eş zamanlı hava saldırılarıyla bu kadar çok üst düzey askeri yetkilinin hedef alındığı bir durum yaşanmamıştı.
İsrail, saldırıların devam edeceğini duyururken, İran’daki kayıplara dair kesin bir bilgi henüz paylaşılmadı. Ancak, ilk gün itibarıyla ortaya çıkan veriler, İslam Cumhuriyeti’nin kapsamlı bir kriz yaşadığını kanıtlar nitelikte.
Onlarca üst düzey Devrim Muhafızları komutanının öldürülmesi ve İsrail savaş uçaklarının etkili bir hava savunması olmaksızın İran’a girmesi, hükümetin güvenilirliğine, etkisine ve legalleme düzeyine ciddi bir zarar verdi.
Bu saldırılar, İran’ın güvenlik ve savunma mekanizmalarındaki zayıflıkları gözler önüne sererken, Tahran’ın asimetrik savaş stratejisinin caydırıcılığının erozyona uğradığını da gösteriyor.
Ortadoğu’daki güç dengesini İsrail lehine önemli ölçüde etkileyecek olan 13 Haziran saldırıları, sadece İran-İsrail gerginliği boyutunu aşarak, bölgesel koalisyonları ve küresel ittifakları da etkileyebilir.
Bütün bu gelişmeler, İran’daki iç huzursuzluğun devam ettiği ve halkın rejime olan güveninin zaten sarsıldığını düşündürten bir dönemde yaşanıyor. Kamuoyu genelinde yaşanan tansiyon o kadar yüksek ki, bazı İranlılar sosyal medya üzerinden etkinlikleri desteklediklerini belirtiyor ve “şehit edilen generalleri” baskıcı figürler olarak tanımlıyorlar.
Caydırıcılık Sorunu
Bu saldırı, İsrail’in İran’a gerçekleştirdiği ilk doğrudan saldırı olma özelliğini taşıyor. Ancak, bu çapta bir saldırı ile İran’ın caydırıcılık seviyesinin en alt noktasına gerilediği aşikar.
Reelpolitik ve güç süreçleri açısından, İran’ın bu yıkıcı darbeyi telafi etme adına orantılı bir misilleme gerçekleştirmesi gerektiği değerlendiriliyor. Benzer stratejiler, İsrail’in Suriye’deki İran Büyükelçiliğine saldırı gerçekleştirdiğinde veya Devrim Muhafızları’nın füze saldırılarına karşılık gelen hedefler aldığında da gündeme gelmişti.
Devrim Muhafızları’nın medyada duyurduğu, İran’ın tedbirlerle caydırıcılık gücünü yeniden tesis etme sürecinde olduğu yönündeki açıklamalar, 13 Haziran saldırılarının ardından çürütülmüş durumda; zira bu misillemelerin sınırlı kalması, İran’ın caydırıcılığını zayıflatmış görünüyor.
İsrailli yetkililerin, gerçekleştirilen saldırılara karşılık bir misillemenin gelemeyeceğine inanmış olmaları da dikkati çekici bir durum. Bu saldırılarla birlikte, İsrailliler bölgedeki askeri güçlerini pekiştirme yolunda önemli bir adım atmış oldular.
İsrail’in askeri gücü ve gelişmiş silah teknolojilerine erişim yeni bir olgu değil. Ancak şimdi derinlik kazanan mesele, İslam Cumhuriyeti’nin son yıllarda geliştirdiği caydırıcılık stratejilerini sorgulatmaya neden olacak durumda.
Kaynak, Getty Images
Fotoğraf altı yazısı, İran’ın dini lideri Hamaney’e yakın birçok komutan İsrail saldırılarında öldürüldü
İslam Cumhuriyeti, uzun yıllar süren siyasi ve ekonomik izolasyonu sonucunda etkili bir savunma doktrini geliştirmişti. Bu yöntem, doğrudan askeri angajmanlardan kaçınmaya yönelik daha modern askeri güç oluşturarak gerçekleşti.
“Stratejik derinlik” veya “direniş ekseni” gibi kavramlar, dış politikayı etkilemek ve sıcak çatışmadan kaçınarak Devrim Muhafızları’nın rolünü meşrulaştırmak amacıyla kullanılan ideolojik şekillendirmelerdi. Bu yöntemle İran, bölgesel etki alanını güçlendirerek kendine bağlı milis güçlerle merkezi olmayan bir ağ oluşturmuştu.
Ancak, 13 Haziran saldırıları bu stratejinin önemli zayıflıklarını su yüzüne çıkarttı. Yaşananlar, İran’ın savunma yapısının modern teknoloji karşısında ne denli hazırlıksız kaldığını gösteriyor.
Güvenlik Krizi
Geçmişte birçok askeri yenilgi ve işgal yaşamış olan İran için, benzer bir deneyimin yeniden yaşanması endişeleri derin bir tarihsel kökene sahip. Özellikle, 1979’dan bu yana ortaya sürülen zafer hikayeleri, artık sorgulanır hale geldi.
İran İslam Cumhuriyeti’nin, yabancı güçlerin ülkeye müdahalesinin sona erdiği iddiaları, gerçekleşen bu saldırılarla daha da tartışmalı bir hale gelmekte. Nasıl oldu da 200’den fazla İsrail savaş uçağı, bir gecede İran hava sahasına girebildi? Suikastlarla üst düzey askeri isimlere ulaşılması, İran’ın güvenlik kurmayı nasıl zayıflattığını açıkça ortaya koydu.
Bu durum, İran’ın hayati bilgilere karşı koruma mekanizmalarının ne denli yetersiz olduğunu gösterirken, Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin yaptığı “savaş nedeni” açıklaması da dikkat çekiciydi. Bu açıklamalar, uluslararası ilişkilerdeki karmaşık durumu daha da derinleştirmekte.
Resmi olarak bir savaş ilanı olmamakla beraber, mevcut durumu pek çok açıdan bir “açık savaş” olarak tanımlamak mümkün. BM Antlaşması çerçevesinde, üye devletlerin diğer ülkelere karşı kuvvet kullanması yasaklanmışken, İsrail’in saldırıya geçmesi, bu bağlamda tartışmalı bir konu haline geliyor. 13 Haziran’daki gelişmeler, İran’ın maruz kaldığı çok yönlü güvenlik krizinin daha da iç içe geçmiş ve karmaşık bir hale geldiğini ortaya koyuyor.
Bütün bu işaretler, İran’ın asimetrik karşılık verme yöntemlerinin uzun süre devam etmesine neden olabilir.
Kaynak: BBC Türkçe