Türkiye Psikiyatri Derneği Yeme Bozuklukları Çalışma Birimi, anoreksiya nervoza hastalığına ilişkin bir yazılı açıklama yayımladı. Açıklamada, hasta mahremiyetine, hastalığın toplumda ve medyadaki yanlış algılamalarına ve erken tanının hayati önemine dikkat çekildi.
Açıklamada, olayın ardından ortaya çıkan yeme bozuklukları ve özellikle anoreksiya nervoza hakkında yapılan yorumlar ve paylaşımlar ele alındı. “Son günlerde kamuoyuna yansıyan üzücü ve erken bir kaybın ardından, bu konularda pek çok yorum, haber ve paylaşım gündeme gelmiştir. Vefat eden kişinin ailesine ve yakınlarına başsağlığı diliyoruz. Bu gibi hassas dönemlerde medyada kullanılan dilin, yaşamını yitiren kişinin anısına ve benzer sorunlarla mücadele eden bireylerin mahremiyetine özen göstermesi gerekmektedir.” denildi. Açıklamanın amacı, toplumda yanlış anlaşılan bu hastalığa dair doğru bilgileri paylaşmak ve damgalayıcı tutumları ortadan kaldırarak tedavi sürecine dair farkındalığı artırmaktı.
ANOREKSİYA NERVOZA NEDİR?
Anoreksiya nervoza, kişinin beden algısında, yeme davranışında ve kilo ile ilgili düşüncelerinde belirgin bozulmalara yol açan, ciddi fiziksel komplikasyonlara ve tedavi edilmediğinde yaşam kaybına neden olabilen bir ruhsal hastalıktır. Bu hastalık yalnızca ‘zayıflama isteği’ ya da ‘diyet yapma’ ile sınırlı değildir; bireyin benlik algısını, ruh halini ve sosyal ilişkilerini derinden etkileyen tıbbi ve psikiyatrik bir sorundur. Yeme bozukluğu belirtileri ortaya çıktığında, hastalığın ciddiyeti göz önünde bulundurularak, derhal bir psikiyatri uzmanına başvurulması gereklidir.
TOPLUMDAKİ YANLIŞ İNANIŞLAR
Yeme bozuklukları sıklıkla ‘irade zayıflığı’, ‘güzellik kaygısı’ veya ‘sadece genç kadınları etkileyen bir durum’ gibi yanlış inanışlarla açıklanmaktadır. Ancak, bu bozukluk her yaş, cinsiyet, beden tipi ve sosyoekonomik düzeydeki bireyleri etkileyebilir. Bir kişinin kilosu veya fiziksel görünümü, onun yeme bozukluğu yaşayıp yaşamadığını belirlemek için yeterli değildir; zira hastalık çoğunlukla dışarıdan fark edilemeyen derin psikolojik süreçlerle gelişir.
Medya, bu konuların haberleştirilmesinde dikkatli ve özenli bir dil kullanmalıdır. Bireylerin kişisel sağlık bilgileri, beden ölçüleri veya hastalık süreciyle ilgili spekülatif detaylar haber konusu yapılmamalıdır. Bu tür içerikler, hem ilgili kişilere zarar verebilir hem de yeme bozukluklarıyla mücadele eden bireyler için tetikleyici olabilir.
Sosyal medya ve medya platformlarında yaygın olarak karşılaşılan ‘ideal beden’ imajları, zayıflığı öven ifadeler ve sağlıksız beslenme davranışlarını normalleştiren içerikler; özellikle risk altındaki genç bireylerde yeme bozukluklarının gelişimine zemin hazırlayabilir. Ayrıca, sosyal medya üzerinden yapılan karşılaştırmalar, beden memnuniyetsizliğini artırarak bireylerin beden algısını olumsuz yönde etkileyebilir. Bu nedenle, içerik üreticilerinin yanı sıra platform sağlayıcılarının ve karar vericilerin de bu konuda sorumluluk taşıdığı önemle vurgulanmalıdır.
Yeme bozuklukları, erken tanı konulduğunda psikiyatri ve gerektiğinde diğer tıbbi alanların iş birliğiyle yürütülen bütüncül bir tedavi süreciyle rehabilite edilebilen ruhsal rahatsızlıklardır. Ancak hastalığın sıklıkla bir ‘kişisel tercih’ veya ‘geçici estetik kaygı’ olarak algılandığı için tanı gecikir, bu durum tedaviye erişimi güçleştirir. Genç bir bireyin yaşamını yitirmesinin ardından yeme bozukluklarına dair farkındalığın artmasını ve toplumsal mitlerin yerine doğru bilgi ve bilimsel verilerin geçmesini temenni ediyoruz. Bu farkındalığın, yeme bozukluğu yaşayan bireylerin zamanında sağlık hizmetlerine yönlendirilmesinde önemli bir rol oynayacağını ifade ediyoruz.”
Kaynak: Halk TV