“Eğitim global ölçekte önemli bir tartışma konusu haline geldi. Yeni dünyanın gereksinimlerine en uygun eğitim sistemini kimse tam olarak belirleyemiyor. Bu durum, radikal değişikliklere zemin hazırlıyor. Örneğin, Trump yönetimi ABD Eğitim Bakanlığı’nı kapatma kararı aldı.
“Bizim de hızlı kararlar verebilen bir yapıya sahip olmamız elzem. Eğitim alanında müfredatın dinamik bir şekilde değişebilmesi ve yeni konuları hızla sisteme entegre edebilmemiz şart. Bu noktada öğretmen tanımının yenilenmesi gerekiyor; öğretmenler bilgi aktaran değil, mevcut bilginin doğru bir şekilde aktarılıp aktarılmadığını kontrol eden bir role bürünmelidir.”
Dünya hızlanırken, teknoloji ve eğitimin geleceğini Prof. Dr. Mustafa Ergen ile derinlemesine irdeledik.
Dünya Neden Hızlanıyor?
Küresel siyaset, elit yönetimlerin yönlendirdiği bir güç mücadelesine dönüşüyor. Toprak kazanımları ve kayıplar gündelik hayatın bir parçası olurken, ekonomik ve teknolojik rekabet her zamankinden daha belirleyici hale geliyor. Amerika Birleşik Devletleri, yeni yönetimiyle iş planını değiştirmiş görünüyor.
İkinci Dünya Savaşı sonrası Soğuk Savaş dönemi, ABD ve Sovyetler Birliği arasında oluşan kutuplaşmayı beraberinde getirdi. Bu dönemde ABD, kültürel hegemonyasını yaymayı hedefliyordu.
1944’te imzalanan Bretton Woods Anlaşması, uluslararası ticaretin yeniden başlaması ve savaşların yıprattığı para sisteminin hızlı bir şekilde yeniden yapılandırılması amacı taşıyordu.
Amerikan Doları, hakim para birimi haline geldi ve altınla olan konvertibilitesi sağlandı, bu rol ise Amerikan Merkez Bankası’na verildi. Böylece, Dolar ile diğer para birimleri arasında sabit bir döviz kuru ilişkisi oluşturmayı hedeflendi.
II. Dünya Savaşı sonrasında dünya genelindeki ekonomik büyümenin temel kaynağı, Amerikan sermaye ihracatı oldu. Doların değeri bu nedenle yükselişe geçti. Ancak Vietnam Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, ABD’nin para arzı aniden arttı ve bu da Doların değerinin düşmesine sebep oldu. Amerika’da altın standardının oluşturulamaması, Bretton Woods sisteminin çökmesine yol açtı.
Bu aşırı Dolar arzı, ABD’nin kültürel ve siyasi hegemonyasını pekiştirdi. Sonuç olarak, ABD şirketleri bu coğrafyalarda daha hakim konuma geldi. Doların gerçek değeri belirsizliğini korurken, siyasi ve askeri güç bu yapıyı sürdürmeye imkan tanıdı. Ancak şimdi ABD’nin bu stratejiyi değiştirmeye çalıştığını görüyoruz.
Amerika, bu noktada “bedava” modelden “abonelik” sistemine geçiş yapmaya çalışıyor ve hizmetleri için ücret talep ediyor. Bu, internet iş planlarındaki gibi bir yöntem.
NATO, sorgulanma aşamasına geldi. Avrupa, bir yerden sonra koruyucusunu kaybetmenin şokunu yaşıyor. Yardım faaliyetleri, dünya çapında azalma gösteriyor. ABD içinde ise verimlilik tartışmaları devam ediyor; Keynes doktrini ile desteklenen kamu harcamalı büyüme modelinden vazgeçilmekte.
Teknolojinin Siyasal Çalkantılardaki Rolü
Teknoloji artık yalnızca bir etken değil; geleceği belirleyen temel unsur haline geldi. Geleceği, teknolojiyi geliştirenler ile onu geç tüketenler arasındaki fark tanımlayacak.
Yeni Soğuk Savaş’ta, teknoloji üreten kutuplar etrafında şekillenmelerin gerçekleşeceğini görmekteyiz. ABD ve Çin bu iki ana kutbu oluşturuyor.
Yapay zeka ve çip teknolojileri, bu savaşın iki temel alanı haline geldi. Her iki taraf da yapay zeka teknolojileri geliştirmeye yönelirken, ABD’nin çip teknolojilerini kısıtlaması giderek artıyor.
Avrupa’nın bu durumda nasıl bir yol izleyeceğini zaman gösterecek. Ülkelerin teknoloji alanındaki tepkileri, siyasal durumun nasıl şekilleneceği hakkında fikir verebilir. Örneğin, Çin’in en büyük haberleşme şirketi için Brüksel’de rüşvet soruşturması açılması, bu çerçevede dikkat çekici bir durum. Diğer yandan, çip üretiminde gerekli makineleri üreten Hollanda’daki büyük teknoloji şirketlerinin Çin’e satış yapması gündeme gelebiliyor ve Türkiye’ye üyelik sinyalleri verilebiliyor. Avrupa ciddi bir karmaşa yaşıyor gibi görünüyor.
Yapay Zekâ: Savaş Alanı Neden?
Yapay zeka, insansı robotlarla birleşerek üretim süreçlerini radikal bir şekilde dönüştürme potansiyeline sahip. Değer üretimi, fiziksel sınırlamaların ötesinde inovasyon ve otomasyon ekseninde şekillenecek.
Bu öngörü oldukça güçlü; örneğin bu yılki Nobel ödülleri, yapay zeka teknolojilerini geliştirenlere verildi. Kimya ve Fizik Nobel ödülleri, bu alandaki yenilikçiliği hedef alırken, ekonomideki olumsuz senaryoları savunanlara da ödüller dağıtıldı.
Yapay zekanın iki ana etkisi var: Birincisi, insanın yerine geçerek sonsuz katma değer yaratma kapasitesi; ikincisi ise mevcut silahların evrimine olanak tanıyan yeni bir boyut. İnsanların fonksiyonları yapay zeka ile taklit edilme aşamasına geldi. İnsan kas yapısının da robotik sistemlerle taklit edilmesi bekleniyor. İkisinin birleştiği noktada, belirli bir sektörde yine insansı robotların, her gün aynı işi yapabilen ve öğrenebilen mekanizmaları üretmesi bekleniyor.
ABD’nin yapay zeka konusundaki üstünlüğüne karşılık, Çin açık kaynak modelleriyle cevap vermeye çalışıyor. ABD’nin yapay zeka altyapısının abonelik sistemi üzerinden ilerleyeceği düşünülürken, Çinli şirketler, daha düşük giriş bariyerleri ile çıktıklarını ve bunu dünya genelinde açık kaynak ile paylaşacaklarını belirtmekteler.
Bir anlamda, ABD bedava hizmetten abonelik sistemine geçerken, Çin bedava bir iş modelinin peşinde.
Biz Ne Durumdayız: Ne Yapılmalı?
Ülke olarak bu yarışta yer almamız ve yeni Soğuk Savaş’ın denge ülkesi olmamız için stratejilere ihtiyacımız var. İlk Soğuk Savaş’ta coğrafi konumumuz denge sağlayan bir etkenken, ikinci Soğuk Savaş’ta genç nüfusumuz ve teknoloji alanındaki üretkenliğimiz avantaj olabilir.
Teknoloji üretecek girişimciler yetiştirilmesi ve mevcut olanların desteklenmesi gereklidir. Bunun için regulasyonların ve kurumsal yapının esnetilmesi önem taşıyor. Türkiye’de bazı kurumların güçlü olmasının yanı sıra, bazılarının zayıf olması, inovatif girişimcilerin önünü kesebiliyor.
İkinci olarak, yüksek risk algısına sahip sermayenin artırılması gerekiyor. Mevcut sermayenin dönüşümünden çok, kazançların yeni nesil sermaye alanlarına yönlendirilmesi teşvik edilmelidir.
Üçüncü olarak, teknolojiye açık büyük şirketlerin bulunması gerekiyor. Eğer bu tür şirketler oluşturulamıyorsa, mevcut olanları destekleyerek sahiplik kazanmalıyız. Yatırım yaparak onların büyüme sinerjisini kendi yararımıza kullanabiliriz. Örneğin Suudi Arabistan ve Japonya, sürekli büyüme potansiyeli bulunan teknoloji şirketlerine yatırım yaparak fon oluşturuyorlar.
Bu dönüşümü hızlandırarak, kısa vadede ülkemize çekmek ve uzun vadede kalıcı hale getirmek için eğitim sistemimizi revize etmeliyiz.
Eğitim Ne Durumda?
Eğitim, dünya genelinde kritik bir tartışma alanı. Yeni dünya için en uygun sistem henüz belirlenmiş değil. Bu duruma bağlı olarak radikal adımlar atılıyor. Örneğin, Trump yönetimi ABD Eğitim Bakanlığı’nı kapatarak eğitimi eyaletlere devretti. Merkezi hükümet, fırsat eşitliği gibi konuları üstlenirken, yeni eğitim sistemini belirlemek için alan yaratmakta.
Bizim de hızlı karar alabilen bir sistem oluşturmamız elzem. Eğitimde içeriğin hızla değişebilmesi ve yeni konuları müfredata ekleyebilmemiz gerekiyor. Öğretmen tanımının değişmesi, bilgi aktaran değil, bilgilerin doğruluğunu kontrol eden bir role bürünmesi gerekli. Günümüzde bilgiler artık çoğu dijitalleşmiş durumda.
Bu dönüşümü gerçekleştiremezsek, eğitim sistemimizi yurt dışından gelen yapay zeka asistanlarına bırakmak zorunda kalabiliriz. Yurt dışı diploması alanların akını, düzenlemelerle ve kurallarla engellemekte zorlanabiliriz.
Dönüşümü hızlandırarak, dünya ölçeğinde rekabet edebilen bireyler yetiştirmeliyiz. Her geçen gün eğitimde geri kaldığımızı unutmamalıyız.
Özellikle değerli bilgilerinizi paylaştığınız için teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…
Kaynak: Halk TV