“Ülke genelinde bir kaynaştırma politikasını benimseyip, okulda öğretmene ve öğrencilere gerekli desteği sağlayacak ara personeli yetiştirip istihdam etmeliyiz.”
Prof. Dr. Tevhide Kargın ile özel eğitim konusunu ele aldık.
Özel eğitim alanını tanımlar mısınız?
Özel eğitim, bedensel, zihinsel, duygusal, sosyal ve dil gelişimi açısından tipik gelişim gösteren akranlarından farklılık gösteren çocuklara yönelik olarak sürdürülmektedir. Bu tanımda önemli olan, “farklı gelişim özellikleri gösteren çocuklar” ifadesidir.
Çoğu kişinin özel eğitim denilince yalnızca belirgin yetersizlikleri olan, bağımsız yaşam süremeyen çocukları düşündüğünü biliyoruz. Ancak özel eğitim, sınırlı değil; aynı zamanda risk grubu, hafif yetersizliği olan ya da üstün yetenekli çocuklara yönelik eğitim çalışmalarını da kapsar.
Aslında özel eğitimin en doğru tanımı, özel gereksinimli çocukların gerçek potansiyellerini ortaya koyabilmeleri için sağlanan hizmetlerdir. Bu destekler, bazı çocuklar için özel eğitim okullarında, diğerleri için ise genel eğitim okullarında verilebilmektedir.
Daha fazla çocuğun özel eğitime ihtiyaç duyduğunu söyleyebilir miyiz?
Bunu belirtmek istemiyorum. Vurgulamak istediğim, özel eğitimin yalnızca belirgin farklılıkları olan çocuklar için değil, öğrenme, dikkat, konuşma gibi alanlarda akranlarına yakın gelişim gösteren fakat gerekli destekler sağlanmadığında eğitimlerine devam edemeyecek olan çocuklar için de geçerli olduğudur.
Örneğin, harfleri karıştıran, satır atlayan bir öğrenci düşünelim; bu öğrenci akranlarıyla benzer özelliklere sahip olsa da yaşadığı zorluklar nedeniyle başarılı olamaz. Bu durumda, yaşadığı güçlükleri ortadan kaldıracak destek sağlanmalıdır. Bu şekilde bir destek olduğunda, özel eğitim devreye girecektir.
Diğer bir örnek ise, ilkokul ikinci sınıfta olmasına rağmen, akademik becerileri ile dördüncü sınıf seviyesinde performans gösteren bir öğrenci. Bu tür bir öğrenci ikinci sınıf konularında sıkılacak ve dersi dinlemeyecek, dolayısıyla potansiyelini kullanamayacaktır. Bu öğrenciye, kendi hızında ilerleyebilmesi için farklı eğitim modelleri sunulmalıdır. Bu durum, gerekli desteklerin sağlanmasını ve özel eğitimin devreye girmesini zorunlu hale getirir.
Temel olarak, artık bireylerin kendine özgü gelişim hızlarının olduğunu kabullenmeliyiz. Bu sebeple yalnızca ağır yetersizliği olan çocuklar değil, kaynaştırma ortamında eğitim gören çocuklar da, özel eğitimin konusunu oluşturmaktadır.
Kaynaştırma kavramını tanımlar mısınız?
Elbette, ülkemizde özel eğitime ihtiyaç duyan çocuklar için üç ana eğitim ortamı bulunmaktadır: ayrı okullar, özel eğitim sınıfları ve kaynaştırma eğitimi. Tarih boyunca özel gereksinimli çocukların eğitimi, önce ayrı okullarda, ardından kaynaştırma eğitimine evrilmiştir. Çünkü ayrı okullardaki eğitim alan çocukların, gerçek yaşamda uyum sağlamakta zorluk çektikleri gözlemlenmiştir.
Ayrı okullarda eğitim görenlerin yanı sıra, diğer bireylerin de bu çocuklarla iletişim kurma ve birlikte yaşama konusunda sıkıntı yaşadığı görülmüştür. Bu nedenlerle yalnızca ağır yetersizliği olan çocukların ayrı okullarda eğitim alması kabul edilmişken, diğer çocukların ise özel eğitim sınıflarında ve kaynaştırmada eğitim alması benimsenmiştir. Kaynaştırma eğitimi, özel gereksinimli öğrencinin akranlarının devam ettiği, mahalleden kendi yaşıtlarıyla birlikte okula gitmesi anlamına gelmektedir.
Bu eğitimi sürdürmek için öğretmenlere ve öğrencilere gerekli özel eğitim destek hizmetlerinin sağlanması gerekmektedir. Ülkemizde kaynaştırma, yasal bir düzenleme ile benimsenmiştir ve hangi öğrencilerin kaynaştırma eğitimine devam edeceğine Milli Eğitim Bakanlığı karar vermektedir.
Kaynaştırma eğitimi konusunda ülkemiz durumu nedir?
Bu soruya yanıt vermek oldukça zor. Ülkemizde yasal olarak 25 yıllık bir geçmişe sahip olmasına rağmen hâlâ ciddi sorunlar yaşamaktayız. Bu sorunlar arasında öğretmenlerin kaynaştırma eğitimi konusunda yeterince donanımlı olmaması, sağlanan destek hizmetlerinin son derece sınırlı olması ve pek çok okulda rehber öğretmenler aracılığıyla destek hizmetlerinin sağlanmaya çalışılması yer alıyor. Ancak rehber öğretmenlerin de bu konuda yeterli eğitim aldığını söylemek mümkün değil.
Okullarda personel çeşitliliği oldukça kısıtlı. İdari kadro dışında hizmet veren eğitmenler genellikle yalnızca öğretmenlerden oluşmaktadır. Rehber öğretmenler de oldukça sınırlı sayıda atanmakta ve bu durum öğretmenlerin özel gereksinimli öğrencilerle birlikte tüm öğrencilerin değerlendirilmesi, aile eğitimine kadar pek çok sorumluluğu üstlenmelerine yol açmaktadır.
Böyle olunca öğretmen, farklı düzenlemelere, programlara, değerlendirilmeye ve sosyal beceri desteğine ihtiyaç duyan öğrencileri sınıflarına almakta isteksizleşmektedir. Diğer bir sorun ise, normal çocukların aileleri. Onlar, okulun görevini yalnızca öğretimle sınırlı görerek, kendi çocuklarının öğrenmesini olumsuz etkileyeceğinden endişe duyarak özel gereksinimli çocukları istememekte ve çocuklarına, böyle çocuklara karşı uzak durmaları yönünde uyarılarda bulunmaktadırlar. İçinde bulunduğumuz çağda hâlâ bu sorunlarla karşılaşmak elbette çok üzücü.
Aslında ülkemiz yasal mevzuat ve bilgi birikimi açısından oldukça güçlü. Ancak bu gücü uygulamaya yansıtmak kritik öneme sahiptir. Kolaylıkla ulaşılan bir kaynaştırma politikası benimsemeli, okulda öğretmenlere ve öğrencilere gerekli desteği sağlayacak ara personeli yetiştirmeliyiz.
Personel konusundaki düşüncelerinizi de paylaşabilir misiniz?
Öncelikle belirtmek isterim ki, özel eğitim yalnızca özel eğitimcilerin işi değildir. Bu, bir ekip çalışmasını gerektirir. Ekip çalışmasının içerisinde okul öncesi öğretmenleri, sınıf öğretmenleri, rehber öğretmenler, doktorlar ve terapistler gibi birçok meslek grubu yer alır. Ülkemizde yardımcı öğretmen dışında diğer tüm meslek grupları yetiştirilmektedir ve yıllar geçtikçe sayıları artmaktadır. Ancak ne yazık ki hâlâ alan dışı atamalar söz konusudur.
Örneğin, özel eğitim okullarında öğretmenlerin büyük bir kısmı alan dışı kişilerden, ücretli öğretmenlerden oluşmaktadır. Çoğu zaman bir sınıfta iki özel eğitimci görev yapmakta ve bu durum elbette ideal görünse de, uygulamalardaki karışıklık nedeniyle bu iki öğretmen dört-beş öğrenciden sorumlu olabilmektedir. Bu yüzden okuldaki eğitim uygulamaları ve personel dağılımları oldukça karmaşık bir halde bulunmaktadır.
Rehber öğretmenler, okul rehberlik servisinin işlerinin yanı sıra, özel eğitim konusundaki sorumlulukları da üstlenmektedir. Bunun sonucunda, öğretmen ve aile gerekli destek ve eğitimi alamamaktadır. Yardımcı öğretmen uygulaması okullarımızda henüz yer bulamamıştır ve öğretmen, 30-40 kişilik bir sınıfta özel eğitime ihtiyacı olan öğrencisiyle yalnız kalmaktadır. Özetle, özel eğitimin çeşitliliğine yönelik üniversite düzeyinde personel yetiştirsek de, bu bireyler olması gereken yerlerde görevlendirilmedikçe, alan dışı atamalar sürdükçe karşımıza çıkan bu tablo, özel eğitim alanının başarısızlığı olarak görülmektedir. Bu nedenle, alan dışı atamalar sonlandırılmalı, denetim ve uygulama esaslarında netlik sağlanmalı, ara personel yetiştirilmesi önem kazanmaktadır.
Değerli bilgileriniz için teşekkür ederim. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin…
Kaynak: Halk TV