Sakarya ilindeki iş insanları, her üretim alanının kendi ekosistemindeki etkileşim dinamiklerini “bütünsel bir yaklaşımla” ele almak gerektiğine dikkat çekti. Sürdürülebilirliğin temel dayanağının, tüketilenden daha fazlasını üretmek olduğunu vurgulandı. Bu kapsamda, her üretim alanındaki birikim yeteneğinin korunması ve uzun vadeli geleceğin güvence altına alınması için etkili ve verimli üretimin sağlanması gerektiği belirtildi.
RÜŞTÜ BOZKURT
NASIL?
***
Sakarya’da, geniş katılımlı bir toplantı gerçekleştiriliyor. Ev sahibi Sakarya Üniversitesi Teknokent Ön Kuluçka Merkezi olarak belirlenmiş. Zengin doğal güzellikleri içinde, Sapanca Gölü ve Keltepe eteklerinin huzur verici manzaralarında gerçekleşen toplantıda, Teknokent Genel Müdürü Doç. Dr. Yakup Köseoğlu ve yardımcısı Doç. Dr. Sedat İriç de katılım sağlıyor. Bu ortam, düşüncelerin paylaşılması ve tartışılması için tüm imkânları sunuyor.
Toplantılarda, kümeler oluşturuluyor. Farklı düşüncelerin paylaşılacağı gruplar oluşturmak amacıyla, birbirini tanımayan katılımcıların bir araya gelmesine özen gösteriliyor. “Ülkemizde ve Sakarya’da sürdürülebilirlik alanında neler yapılmalı?” sorusu üzerinden tartışmalar sürdürülüyor.
Yeni Metotlar Geliştirilmeli
Yakup Köseoğlu, Çetin Serter, Şevket Kırıcı ve M. Fatih Çoban tarafından oluşturulan ortak grup ilk sözü alıyor. Sürdürülebilirliğin bir yaşam biçimi olarak benimsenmesi için, “Merkezi ve yerel otoritelerin aktif rol aldığı, toplumun her kesiminin erişim sağlayabildiği çevresel etki konularında kolektif bilinç oluşturma seferberliğine” ihtiyaç duyulduğu ifade ediliyor. Ayrıca, “Ekonomik sürdürülebilirlik için kârlılığı artıran önlemlerin geliştirilmesi” gerekliliklerden biri olarak vurgulanıyor. Küresel ölçekte yeni piyasa bağlantıları ve iletişim fırsatları ışığında, “Kesintisiz inovasyon anlayışının yeni üretim metotlarının geliştirilmesi açısından taşıdığı önem” bir kez daha dile getiriliyor. İnovasyonun çeşitli boyutları göz önünde bulundurularak, insan kaynağının konumlanmasına ilişkin etkiler değerlendiriliyor. “Mekân, işgücü, sanayi alanları ve enerji çevre etkileşimi” konularında yönlendirmelerin, inovasyon odaklanmasını artıracağı belirtiliyor. “Nitelikli insan kaynağı arzının sağlanması için üniversitelerde sürdürülebilirlik temalı bölümlerin ve programların oluşturulması” önerilmektedir.
Çevre ve İklim Sorunları
Serap Yılmaz, Orçun Çakmak, Semih Çalışkan ve Bülent Erol’dan oluşan grup, öncelikle “Çevre ve iklim” sorunlarına dikkat çekiyor. İlk etapta ilişkisi belirsiz görünen “Su ve hava kirliliği” meseleleri, nitelikli inovasyon kadrosunu barındırmanın güçlüğünü ortaya koyuyor. Ayrıca, “Tedarik zincirinin güçlendirilmesi” konusu gündeme gelmekte. Katılımcılar şu tespiti yapıyor: “Hammadde arzı güvenliği sağlanmadan, tedarik zincirinde ana sanayi ve yan sanayi etkileşimini kuvvetlendirmek zordur.” Coğrafi konumun sunduğu avantajların, uluslararası anlaşmalarla birlikte lojistik alanında güçlenmenin sağlanması gerektiği düşünülüyor. Katılımcılar, sürdürülebilirlik için “Kurumsallaşmanın anlamının anlaşılması, her düzlemde eğitimlerin verilmesi, yol haritasının net olması, ekosistemde asalak unsurların ayıklanması ve yasal düzenlemelerin sürdürülebilirliği teşvik etmesi gibi etkenlerin önemi” üzerinde tartışıyor.
Kümelerin yaptığı değerlendirmeler, “Sürdürülebilirliği” çok genel bir bağlamda ele almanın, etkin sonuçlar doğurmayacağı fikrini ortaya koyuyor. Katılımcılar, değişkenlerin dikkate alınmasının önemine vurgu yapıyor. Küresel düzlemde jeo-politik, jeo-stratejik ve jeo-kültürel dinamiklerin sunduğu fırsatları gözlemlemenin gerekliliği unutulmamalıdır.
Ayrıca, teknolojinin çağımızda her alanda derin etkiler yarattığı da belirtiliyor. Merkezi Hükümet kararlarının arka planlarını anlamanın önemi yineleniyor. Sakarya’da yapılan tartışmalar, sorunların “İndirgemeci değil, bağlantısal bütünlükle ele alınması” gerektiğini bir kez daha hatırlatıyor.
Sanayi Alanlarının Seçimi
Sedat İriç, Barış Boru, Fatih Kar ve İsrafil Yıldız’dan oluşan grup, öneriler arasında öncelikle “Sanayi alanlarının organize ve kontrollü olması, bölgelerin yer seçiminde kentin kendine has sorunlarının dikkate alınması ve insan kaynağı çekebilecek özelliklere sahip olması” gerektiğini ifade ediyor.
Sürdürülebilirlik konusunu “İndirgemeci bir mantıkla” ele almaktan kaçınmak gerektiğini vurgulayan grup katılımcıları, her üretim alanının etkileşim dinamiklerini “Bütünsel bir yaklaşımla” değerlendirme gerekliliğini savunuyor. Sürdürülebilirliğin esasını oluşturacak olan, tüketilenden daha fazlasını üretme hedefi olarak tanımlanıyor. Bu çerçevede, herhangi bir üretim alanında birikim yeteneğinin korunması ve geleceğin güvence altına alınması, etkili ve verimli üretim yöntemlerinin geliştirilmesi ile mümkündür. Toplumların küresel düzlemde rekabet edebilmesi için düzgün mekânsal planlamanın önemi de ortaya çıkıyor. Yanlış yerleşim ve seçimlerin, insan akışını zayıflatacağına ve dolayısıyla kent ekonomilerini olumsuz etkileyeceğine dikkat çekiliyor.
Bu süreçte ayrıca, “Etkili bir ekonomik gelişme için üretim alanlarının belirlenmesinde seçici olunmalı, herkesin istediği gibi üretim yapabileceği bir mekân oluşturmanın sakıncaları dikkate alınmalı, katma değeri yüksek ve nitelikli üretim yapacak yatırımlara öncelik tanınmalıdır.”
Toplantılarda sürdürülebilirliğin arka planında mekânsal yerleşimi ve üretim alanındaki ihtiyaçların saptanması gibi kapsamlı bir bakış açısının sağlanmasının gerekliliği sorgulandı.
Küresel Ölçekte Oluşan Ekosistemleri İyi Okumalı
Ekonomik ve sosyal sorunların sürdürülebilirliğin güvence altına alınmasındaki önemi de tartışmaların merkezinde yer aldı. “Her üretim alanının küresel, ülkesel ve yerel dinamiklerinin iyi gözlemlenmesi ve işbirliği temelli bir gelişim stratejisinin uygulanması” gerektiği vurgulandı. Sakarya ilinde sürdürülebilir zenginlik üretme hedefi, küresel ölçekte oluşan ekosistemlerin doğru bir şekilde okunmasını; ülke ölçeğindeki dinamiklerin uyumlu ve çelişen yanlarını net bilgiye dönüştürülmesini zorunlu kılıyor.
Ekonomik ve sosyal boyutların yanı sıra, en büyük gücün içeriden geliştirilmesi gerektiği düşünülerek, insan kaynağının teknik ve sosyal becerilerinin geliştirilmesi, eğitim yapılarının ihtiyaçlara uyum sağlayacak şekilde düzenlenmesi gibi konular önem arz ediyor. Proje odaklı ve saha ihtiyaçları doğrultusunda bir eğitim sisteminin oluşturulması gerektiği ifade ediliyor.
Dünya genelinde büyük değişim ve dönüşümlerin yaşandığı bir dönemde, üretim güçlerinde köklü dönüşümlerin yaşandığı; “verinin” temel üretim gücü haline geldiği ve otomasyon uygulamalarının iş süreçlerinde yaygınlaştığı belirtiliyor. Eğitim anlayışının günümüz ihtiyaçlarıyla uyumlu hale getirilmesinin önemi üzerinde durulmaktadır. “Sürdürülebilirlik kavramının” içinin doldurulabilmesi için işgücü profillerindeki değişimi öncelikli bir mesele haline getirmek gerektiği vurgulanıyor. İşgücü altyapısının sağlıklı bir yapıya kavuşturulması da öncelikli sorunlar arasında yer alıyor.
Sürdürülebilirliği Güvence Altına Almak için Gerekli Şartları Oluşturmalı
Küme çalışmasında, sürdürülebilirlik, çevresel, ekonomik ve sosyal sorunlar bağlamında ele alındıktan sonra “Enerji sorunları” da gündeme getiriliyor: “Üretimde kullanılacak enerjinin yenilenebilir kaynaklardan elde edilmesi teşvik edilmelidir” önerisi sunuluyor.
İş insanları, akademisyenler ve sivil toplum örgütlerinden oluşan katılımcılar ile yapılan toplantılarda, “sürdürülebilirliğin güvence altına alınmasında gerekli şartlar” üzerine tartışmalar yürütülmekte. Kümelerin ortaya koyduğu kapsayıcı değerlendirmeler, geleceği güvence altına almak için neler yapılması gerektiği konusunda önemli ipuçları sunuyor.
Ortak İş Yapma Kültürü
Zeliha Manav Kurtuluş, Bora Ali Atlay, İlker Çatalbaş ve İsmail Hakkı Akyüz’den oluşan grup, “Sürdürülebilirliğin güvence altına alınması için geri dönüşüm, ortak iş yapma kültürü, kurumsallaşma, teşvik sistemleri ve enerji yönetim sistemleri” gibi konuları öne çıkarıyor.
Küme sorgulamaları, sürdürülebilirliğin güvence altına alınmasının karmaşık bir yapı oluşturduğunu ortaya koyuyor. “Her alanda ‘artık’ ve ‘atık yönetim sistemleri oluşturulmalı, geri dönüşüm sistemleri değer kazanmalıdır” vurgusu yapılıyor.
Katılımcılar, çağımızın bağlantı ve iletişim olanaklarının sunduğu potansiyeller ile işbirliği yapma stratejilerini dikkate alarak, “Ortak iş yapma modelleri geliştirerek, rekabet edebilir ölçekte iş yerleri oluşturmak da sürdürülebilirliğin başka bir boyutunu oluşturmaktadır” değerlendirmesinde bulunuyorlar.
Ülkemizin geçmiş birikimi, düşünce yapısı ve ekonomik boyutları, “Ortak iş yapma kültürü” üzerinde etkili bir rol oynuyor. Geleneklerin ve inançların olumlu ve olumsuz etkileri önyargısız bir şekilde değerlendirilmeli.
Ülkemizin bir “Tedarikçi Merkez” olma potansiyeli de sorgulanıyor. Yerel ve küresel ölçekte işbirliği yapmanın “Sürdürülebilirliğin gerekliliği” olduğu düşüncesi tartışılıyor. Dayanıklı bir tedarik zinciri yapısının oluşturulması, küresel rekabet ortamında sürdürülebilirliği sağlamak adına önem taşımaktadır.
Kurumsallaşma, Kapsayıcı ve İşleyen Olmalı
Toplum olma düzeyinin belirleyici unsurlarından biri olan “gözle ve sözle gözetim ve denetim” yerine, “kurumların ilke, kural ve yasalara dayalı gözetim ve denetim gerçekleştirmesi” gerektiği ifade ediliyor. Kurumsallaşma, kapsayıcı ve işleyen kurumların varlığı, toplum düzeninin sağlanması açısından önemli bir rol oynamaktadır. Aile şirketlerinin kurumsal yapıya kavuşturulmasına yönelik önlemler alınmasının gerekliliği de belirtiliyor.
Finans sistemi ile iş dünyası arasında etkili işbirlikleri sağlamak, sürdürülebilirliği destekleyen finansal araçların geliştirilmesi ve erişilebilirliğinin artırılması önemli görülmektedir. Diğer kümelerde olduğu gibi, bu grup da “Çevreye duyarlı enerji sistemlerinin” desteklenmesi gerekliliğini dile getirmektedir.
Kaynak: Ekonomim